Çelik Nelerden Yapılır? Bir Malzemenin Toplumsal Hikâyesi
Sabah metrobüste ayakta giderken tutunduğum demir boruya bakıyorum bazen. Soğuk, sert, dayanıklı. Büyük ihtimalle çelikten yapılmış. Yanımda başörtülü bir kadın, karşıda inşaatta çalışan bir işçi, biraz ileride kulaklığını takmış bir üniversite öğrencisi… Hepimizi taşıyan bu araç, bu raylar, bu köprüler aynı malzemeye yaslanıyor. “Çelik nelerden yapılır?” sorusu ilk bakışta teknik gibi duruyor ama sokakta gördüklerimi ciddiye aldığımda bunun sadece bir mühendislik meselesi olmadığını fark ediyorum.
Çelik Nelerden Yapılır? Temel Bileşenler
En basit haliyle çelik, demir ve karbonun birleşiminden oluşur. Demir ana iskelet, karbon ise onun karakterini belirleyen küçük ama etkili bir bileşen. Karbon oranı arttıkça çelik sertleşir, azalınca daha esnek hale gelir. Bunun yanında mangan, krom, nikel gibi alaşım elementleri de eklenir. Bu elementler çeliğin paslanmaya karşı direncini, dayanıklılığını, ısıya tepkisini değiştirir.
Yani çelik nelerden yapılır sorusunun teknik cevabı belli. Ama ben bu bileşenlere bakarken hep şunu düşünüyorum: Demir bol, karbon küçük ama belirleyici. Tıpkı toplum gibi. Güçlü görünen yapıları ayakta tutan bazen görünmeyen, küçük katkılar oluyor.
Çelik ve Emek: Kim Üretiyor, Kim Faydalanıyor?
Sivil toplumda çalışırken işçi haklarıyla ilgili saha ziyaretlerine gidiyorum. Bir keresinde Gebze taraflarında bir metal fabrikasında çalışan kadınlarla konuşmuştum. Çeliğin hammaddesi olan demirle birebir temas eden eller çoğunlukla erkeklere ait ama son yıllarda bu değişiyor. Yine de ağır sanayi hâlâ “erkek işi” olarak görülüyor. Bu da toplumsal cinsiyet kalıplarının, çeliğin üretim sürecine kadar uzandığını gösteriyor.
Çelik nelerden yapılır diye sorarken, aynı zamanda şunu da sormak gerekiyor: Kimlerin emeğiyle yapılıyor? Kimin sağlığı riske giriyor? Kim bu üretimden ekonomik olarak güçleniyor, kim sadece hayatta kalmaya çalışıyor? İş güvenliği ekipmanlarına erişimde bile cinsiyet ve göçmenlik durumu fark yaratabiliyor. Suriyeli bir işçinin çalıştığı koşullarla sigortalı bir çalışan arasında ciddi uçurumlar var.
Toplumsal Cinsiyet Perspektifinden Çelik
Bir gün iş çıkışı tramvay beklerken, yanımda iki genç kadın konuşuyordu. İnşaat mühendisliği okuduklarını söylüyorlardı. “Şantiyede kimse bizi ciddiye almıyor” dedi biri. O an şunu düşündüm: Çelik gibi güçlü bir malzeme, erkeklikle özdeşleştiriliyor. Dayanıklılık, sertlik, güç… Bunlar da toplumda “erkeksi” kabul edilen özellikler.
Oysa çelik sadece sert değil; esnek de olabilir. Doğru alaşımla bükülür, şekil alır, uyum sağlar. Tıpkı insanlar gibi. Toplumsal cinsiyet eşitliği açısından baktığımızda, çeliğin yapısında bile bu çeşitliliği görmek mümkün. Ama sektör bunu henüz yeterince yansıtmıyor.
Çeşitlilik ve Erişim Meselesi
Çelikten yapılan yapılar herkes için mi güvenli? Engelliler için tasarlanmayan çelik merdivenler, yüksek basamaklar, tutunma yerleri olmayan köprüler… Toplu taşımada her gün bunu görüyorum. Fiziksel olarak güçlü kabul edilen “ortalama” bir insan üzerinden tasarlanan çelik yapılar, birçok kişiyi dışarıda bırakıyor.
Çelik nelerden yapılır sorusu burada başka bir anlam kazanıyor. Sadece demir ve karbon değil; hangi bedenlerin, hangi ihtiyaçların hesaba katıldığı da bu yapının bir parçası. Sosyal adalet tam da burada devreye giriyor.
Çeliğin Günlük Hayattaki Etkileri
Evde kullandığımız tencereden, oturduğumuz binanın kolonlarına kadar çelik hayatımızın her yerinde. Ama bu yaygınlık, etkilerinin eşit olduğu anlamına gelmiyor. Depreme dayanıklı çelik yapılar daha pahalı. Gelir düzeyi düşük mahallelerde hâlâ eski, güvensiz binalar var. Yani çeliğin kalitesi bile sınıfsal bir mesele.
Sokakta yürürken bir şantiyenin önünden geçiyorum. Kocaman çelik iskeleler, vinçler… Ama o şantiyede çalışan kadın sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor. Göçmen işçiler en riskli işlerde. Çelik burada sadece bir malzeme değil; eşitsizliklerin taşıyıcısı.
Son Yerine: Başka Türlü Bir Dayanıklılık Mümkün mü?
Çelik nelerden yapılır sorusu beni hep buraya getiriyor: Dayanıklılığı nasıl tanımlıyoruz? Sadece sertlik mi, yoksa adaletle güçlenmiş bir yapı mı? Eğer çeliği oluşturan elementler gibi toplumu da çeşitlilikle, eşitlikle ve adil paylaşımla bir araya getirebilirsek, belki gerçekten hepimizi taşıyan bir yapı kurabiliriz.
Metrobüste tutunduğum o çelik boru, herkes için güvenli olduğunda anlamlı. Sokakta gördüklerimi ciddiye aldıkça, teknik soruların ne kadar politik ve insani olduğunu daha iyi anlıyorum.